Ural-Altay Dilleri ve Altay Dilleri Teorisi
URAL-ALTAY VE ALTAY DİL TEORİSİGİRİŞ
Türkçenin hangi dillerle akraba olabileceği meselesi bilim adamlarını uzun zamandır meşgul etmektedir. Bu süre içerisinde, Türkçenin hiçbir dille akrabalığı olmadığı görüşünden, bazı kızılderili dilleri, Sümerce, Etrüskçe, Hint-Avrupa gibi dillerle akraba olabileceği ve hatta bütün dillerin Türkçeden kaynaklandığına varıncaya dek pek çok farklı görüş ileri sürülmüştür. Bunların en fazla üzerinde durulan ve kabul göreni Türkçeyi önce Ural-Altay ve daha sonra Altay dil ailesi içinde ele alan görüştür. Aşağıda son sözü edilen dil aileleriyle ilgili tartışmalar kısaca ele alınacaktır.URAL-ALTAY DİLLERİ TEORİSİUral ve Altay dillerinin köken birliği görüşü, genel olarak karşılaştırmalı dil incelemelerinin geliştiği 18. yüzyılın başlarından itibaren tartışma konusu olmuş, bilimsel çalışmaların ilerlemesiyle, Türkiye’deki yeni tarihli yayınlarda bile kabul edilmekle birlikte, doğru olmadığı ortaya çıkmıştır.
Bir savaş esiri olarak Rusya tarafından Sibirya’ya sürgün edilmiş olan İsveç subayı P. von Strahlenberg, on üç yıl boyunca bu bölgede dolaşmış ve bölge halklarının dilleri ve kültürleriyle ilgili malzeme toplamıştır. Ülkesine döndükten sonra topladığı malzemeyi bir kitapta değerlendirmiş ve böylece Ural-Altay dillerinin aynı ana dilden geldiği yönündeki tartışmanın da başlatıcısı olmuştur. Strahlenberg bölgedeki halkların tümünü Tatar olarak adlandırmış ve bunları altı bölüme ayırmıştır:1. Fin-Ugorlar (Strahlenberg Uygur adını kullanıyor): Macarlar, Finler, Vogullar,Çeremişler (Mariler), Permyaklar, Votyaklar, Ostyaklar. 1. Türk-Tatarlar: Tatarlar, Yakutlar, Çuvaşlar.2. Samoyedler.3. Moğollar ve Mançular: Kalmuklar, Mançular, Tangutlar.4. Tunguzlar: Tunguslar, Kamasinler, Arinler, Koryaklar, Kuriller.5. Karadeniz ile Hazar denizi arasında yer alan halklar.Yaklaşık yüzyıl sonra M. A. Castrén’in (1813- 1852) yapmış olduğu bölümleme (1. FinUgor, 2. Samoyed, 3. Türk-Tatar, 4. Moğol, 5. Tunguzca ve ağızları) gerçeğe daha yakındır. Gerçi Castrén Ural-Altay dillerinin akrabalığı konusuna hiç bir zaman kesin gözüyle bakmamış, söz kosu grubu da yalnız Altay dilleri olarak adlandırmıştır. Ama konuyla ilgili çalışmaları onu Ural-Altay dilleri araştırmalarının önderi durumuna getirmiştir.Karşılaştırmalı sesbilgisi yöntemini kullanarak Ural-Altay dillerinin gerçek durumunu ortaya koyan W. Schott olmuştur. Söz konusu dilleri Ural ve Altay olmak üzere iki büyük gruba ayıran Schott, Ural grubunu Fin-Ugor ve Samoyed olmak üzere iki alt gruba, Altay grubunu da Türk, Moğol ve Mançu-Tunguz olmak üzere üç alt gruba ayırmıştır. Schott yalnız Ural-Altay dil birliği alanında çalışmamış, daha sonra Ural dil birliğinden ayrı olarak incelenmeye başlanacak olan Altay dil birliğinin bel kemiğini oluşturan Genel Türkçe z/ş, Çuvaşça r/l ses denkliklerini de tespit etmiş ve yine Altay dillerini araştırmaları açısından büyük önem taşıyan Çuvaşçanın sanıldığı gibi bir Fin-Ugor dili değil bir Türk dili olduğunu ilk kez ortaya koymuştur (De lingua Tschuwaschorum, 1841).Araştırmacıları Ural-Altay dillerinin aynı ana dilden geldiği görüşüne götüren, bugün bir kısmının doğru olmadığını bildiğimiz ortak yönler şöyledir:
1. Ural- Altay dillerinin tümünde ses uyumu vardır. 2. Kelimelerde erillik-dişillik yoktur. 3. Tanımlık (artikel) yoktur.4. Kelime yapımı ve çekimi eklerle olur.5. İsimlerin çekiminde iyelik ekleri kullanılır. 6. Eylem biçimleri zengindir. 7. Önekler yoktur, sonekler vardır.8. Sözdiziminde tamlayan tamlanandan önce gelir. 9. Sayı sıfatlarından sonraki ad öğesi çokluk eki almaz.10. Karşılaştırmada üstünlük derecesi ayrılma durumu eki (-dan) ile yapılır.11. Ekeylem olarak “sahip olmak” değil “olmak” kullanılır.12. Pek çok Ural-Altay dilinde olumsuzluğu gösteren özel bir eylem vardır.13. Soru, ekle yapılır. 14. Cümle bağlayıcısı olarak eylem biçimleri kulanılır.Bu benzerlikler yanında, Ural ve Altay dilleri arasında bazı düzenli ses denklikleri olduğunu kanıtlamaya yönelik etimolojiler de yapılmıştır. Ural- Altayca söz başı ince ń- sesi taşıdığı öne sürülen şu iki kelime buna örnek olarak verilebilir:Fin. nolki “ağlamak”, Karel. ńolgi ay. = Çuv. śul
Altay Dağları ve çevresi bu dilleri konuşan toplulukların anavatanı olarak kabul edilir ve Altay dilleri terimi de buradan gelir. Altay dilleri teriminin içeriği, 19. yüzyıldan bu yana önemli değişiklikler geçirmiştir. Önceleri Altay dillerinin başka dil aileleriyle akrabalığı üzerinde durulmuş, karşılaştırmalı çalışmaların ilerlemesiyle bundan vazgeçildiği gibi Altay dillerinin soyca akrabalığı görüşü de şiddetli eleştirilere uğramıştır. Terim bugün köken birlikleri kanıtlanmış bir dil ailesini ifade etmekten çok, tarihte birbirleriyle yoğun ilişkide bulunmuş ve ortak yapısal özellikler taşıyan dillerle ilgili bir çalışma hipotezinin adı olarak kullanılır. Elliden fazla alt dile/lehçeye ayrılan Altay dillerinin en büyük kolu Türkçe, en küçük kolu da Mançu-Tunguzcadır. Altay dillerinden birini konuşan toplulukların kurduğu devletler yanında Çin, Rusya, Balkan ülkeleri, İran, Irak, Suriye, Ukrayna, Afganistan, Batı Avrupa’nın gelişmiş ülkeleri, Avustralya, Ermenistan, Litvanya, Moldovya, Polonya, Tacikistan, Yunanistan gibi çeşitli ülkelerde de Altay dillerinin alt dilleri/ lehçeleri konuşulmaktadır.Tablo I: Ural-Altay dilleri teorisi, savunulduğu dönemlerde şöyle bir tabloyla gösterilmekteydi:Ural AltayYukagir Samoyed Eskimo Fin Ugor Türk Moğol Tunguz (Kore) (Japon)(Macar)ORTAK ÖZELLİKLERİAltay dilleri birçok ortak özelliğe sahiptir.
Aralarında önemli ses denklikleri bulunmaktadır. Hepsinde ses uyumları vardır. Bir kelimedeki ünlüler ile kalın ve ince varyantları da bulunan /g/, /k/, /l/ gibi sesler ya kalın ya da incedir: Tü. el-ler-im-den, kol-lar-ım-dan, Mo. monçag ‘boncuk’ gibi. Ancak Mançu-Tunguzcada kimi kalın ve ince ünlü çiftlerinin kaynaşması sonucu kalınlık-incelik uyumu kelime köklerinde bozulmuş, eklerdeyse korunmuştur: Ma. biya<biyaga ay.="" ayn="" yeni="" uygurca="" gibi="" t="" ses="" olmayan="" dillerin="" etkisinde="" kalm="" baz="" kollar="" da="" kal="" uyumu="" k="" kolide="" uyg.="" balileri="" dudak="" ise="" ve="" mo="" sonradan="" geli="" bir="" kelimede="" dar="" gelen="" hecedeki="" d="" bak="" uyumludur:="" ev-in="" geni="" heceden="" sonra="" yine="" gelir:="" ger-="" noyon-="" dillerinin="" hepsi="" biti="" kelimeler="" genellikle="" ekler="" getirilerek="" mo.="" baya-lig="Tü." zengin-lik.="" birka="" ek="" arka="" arkaya="" gelebilir:="" yap-t="" c="" aras="" dilbilgisi="" ili="" de="" yard="" g="" evin="" kap="" ekin="" tek="" anlam="" veya="" i="" vard="" birle="" yerleri="" sadece="" son="" kelime="" eklenen="" yoktur.="" mori-d-="" at-lar-="" bellidir.="" s="" tespitini="" zorla="" kayna="" normal="" unsurlar="" tamlayan="" tamlanandan="" gelir.="" tamlamalar="" ile="" tamlanan="" hal="" cinsiyet="" say="" uyum="" bulunmaz.="" bildiren=""><p> </p><p>sonra gelen isimler çokluk eki almaz. Hint-Avrupa, Sami dilleri gibi büyük dil ailelerinde gördüğümüz gramatikal cinsiyet yoktur. SOYCA AKRABALIKLARI1730 yılında P. V. Strahlenberg tarafından Altay dillerinin Ural dilleriyle akraba olduğu ileri sürülmüştür. Bu yanlış görüş kimi yayınlarda halen tekrarlanmaktadır. Hint-Avrupa dilleriyle ilgili çalışmaların dil akrabalığı konusunda getirdiği yeniliklerden sonra 19. yüzyılda Altay dilleriyle ilgili yayınların sayısında da artış olmuştur. Ancak bu dönemde yapılan ve çok eksiği bulunan karşılaştırmalı çalışmalar, bugün sadece tarihi değere sahiptirler. Altay dilleriyle ilgili gerçek anlamda karşılaştırmalı çalışmalar, W. Schott’la (1809-1889) başlamıştır.
Altay dilleri araştırmalarının ilk devresi olarak görebileceğimiz 19. yüzyılın sonuna kadar olan dönemde W. Schott, H. Winkler, J. Grunzel, W. Bang gibi bilim adamlarının kaleminden çıkan bir dizi araştırma yayımlanmıştır. Bu dönem, J. Benzing’e göre J. Grunzel’in Entwurf einer vergleichenden Grammatik der altaischen Sprachen nebst einem vergleichenden Wörterbuch (Leipzig, 1895) adlı eseriyle sona erer. Sözü geçen kitaptaki sesbilgisi verileri Altay dillerinin karşılaştırmalı sesbilgisi olmaktan çok uzaktır. Morfolojiye dair veriler ise Altay dillerinin akrabalığından çok akraba olmadıklarını ispat edecek türdendir. Söz dağarcığında ortak görülen kelimelerin bir kısmı alıntıdır. Diğerlerinin de alıntı olmadığı kesin değildir. Grunzel’in bu eseri karşılaştırma çalışmalarının henüz erken olduğunu, ayrıntı çalışmalarına devam edilmesi gerektiğini açıkça gösterir ( Benzing 1953). Altay dillerinin akraba olduğu görüşünü delillerle ilk defa Ramstedt ileri sürmüştür.
Başlangıçta Ana Altay dili gibi bir dilin varlığından şüphe eden ve Türkçe ile Moğolca arasındaki ortak unsurların yüzyıllar boyunca süren karşılıklı kelime alışverişinin bir sonucu olduğuna inanan Ramstedt, daha sonra Türkçe, Moğolca ve Mançu-Tunguzcanın akraba oldukları, Ana Altay dilinden türedikleri sonucuna varmıştır. Akrabalık teorisi, Ramstedt’ten sonraki en hararetli taraftarlarını onun öğrencileri P. Aalto ve N. Poppe ile dil ailesinin sınırlarını Japoncayı da içine alacak şekilde genişleten R. A. Miller’de bulur. Altay dillerinin akrabalığına taraf olanlar arasında K. H. Menges, M. Räsänen, O. Pritsak, N. A. Baskakov, T. Tekin, Osman Nedim Tuna gibi bilim adamlarını da sayabiliriz. Türkiye’de saha ile ilgili araştırmalarda bu teori genel olarak kabul görür. Akrabalık teorisinin belkemiğini bu diller arasındaki ses denklikleri oluşturur.
Bu ses denklikleri arasında da z/ş ve r/l denkliklerinin ayrı bir yeri vardır. Genel Türkçe z/ş’ye karşılık r/l sesleri yalnız Moğolca, Mançu-Tunguzca ve Korecede değil, bir Türk dili olan Çuvaşçada da bulunur: Genel Türkçe kış = Çuv. hĩl ; Genel Türkçe ḳız = Çuv. hĩr. Çuvaşça r/l seslerinin Genel Türkçede z/ş seslerine denk geldiği ilk olarak W. Scott tarafından farkedilmiştir. Daha sonra, Altay dilleri arasındaki bir çok ses denkliğinin bulucusu olan Ramstedt, Türkçe ile Moğolca arasında da bu denkliğin bulunduğunu göstermiştir: Tü. yaz-‘yazı yazmak’ = Mo. ciru ‘işaret koymak’, Tü. yaşur- ‘örtmek’, = Mo. dalda ‘saklı, gizli’. Bu ses denkliğinde, r/l seslerinin mi yoksa z/ş seslerinin mi? önce olduğu konusundaki tartışmalar, E. Yılmaz’ın Çuvaşça Çok Zamanlı Sesbilgisi adlı çalışmasında özetlenmiştir. Ramstedt, bundan başka Moğolca kelime başı n-, ń, d,-c- ve y-’nin, Çuv. ś-’ye, Genel Türkçede ise y-’ye denk geldiğini ileri sürmüştür: Eski Tü. yaz, Türkm. yāz ‘ilkbahar’ = Mo. niray ‘taze, yeni doğmuş’ = Man. ńārḫun ‘genç, taze, yeşil’ = Ko. nyerim ‘yaz’= Çuv. śur ‘ilkbahar’ Mac. nyár ‘yaz’; Eski Tü. yaş- ‘gizlemek, saklamak’ = Mo. dalda ‘gizli, saklı; gizlice’ = Man. dali- ‘örtmek, gizlemek’ = Evenki dal- ‘örtmek’. Ramstedt, bunların yanında başka ses denkliklerini de bulmuş, eklerle ilgili birçok sorunu araştırmış, karşılaştırmalı Altay dilbilimi alanının çeşitli hususlarını ele alan yazılar yayımlamıştır. Ona göre Ana Altay dilinin en az dört ağzı vardır: Ana Korece, Ana Türkçe, Ana Moğolca ve Ana Mançu-Tunguzca. Bunlardan Ana Korece ile Ana Türkçe asıl dil alanının kuzey kısmında bulunuyorlardı. Yine Ana Mançu-Tunguzca ile Ana Korece bu alanın doğu kısmında, Ana Türkçe ile Ana Moğolcada batı kısmında konuşuluyordu. Ramstedt’ten sonra Altay dilleri teorisinin en ateşli savunucularının başında gelen N. Poppe yazmış olduğu Altay dillerinin karşılaştırmalı gramerinde ses denkliklerini içeren çok sayıda örnek vermiştir. Bunlardan birkaçını şöyle sıralayabiliriz: Genel Tü. taş = Mo. çila-ġun
</p></biyaga>